31 Mayıs 2011 Salı

En Melankolik Yalnızlığım : YOL


Kendimi gerçekten herkesten uzakta ve bir o kadar yakın hissettiğim ..tutarsızlık dolu bir nefes alış ..buram buram toprak kokusu ..bir hayli yabani..yaşanmış binlerce hikaye insanların yüzlerinde .. YOL..yani benim en melankolik yalnızlığım…
Zaman zaman otobüs  , zaman zaman araba ile seyahat ederim..uçakları yolculuktan saymıyorum ben..öyle bir his uyandırmıyor bende..mesela otobüs yolculukları yapardım elimde kağıt kalem..deliler gibi şiirler yazardım .. bir şiirin sonunda şöyle diyordum ; ”düşünüyorum da tek yalnız kalabildiğim zamanlardır otobüs yolculukları , tanrı biliyor da yalnız kalmamı istemiyor , yoksa yazdıklarımla onu da korkutacağım ”..yine 10 günde 5.000 km. yol yaptığım zamanları bilirim araba ile..dedim ya en melankolik yalnızlığım benim yol..aşkı tanımladığım kendi içimde..büyüttüğüm bir çocuk gibi gün be gün ,an be an..Tüten ‘ e daha çok sarıldığım zamanlarımdır yollar benim..daha sıkı..ufak yerleşim yerlerindedir hep molalarım..derme çatma mekanlardır çay içtiğim yerler..sıktığım eller hep daha serttir benim ellerimden..ve hep değişiktir şiveleri benden..
Bu yollar , bu kelimeler  ,bu kareler bitmez..çok uzatmakta istemem açıkçası..nefes aldıkça bu böyle gidecek..bir yanda kendi iç yolculuğum ile birlikte örtüşecek yollar..zaman zaman kesişecek..zaman zamanda ayrı istikametlerde ilerleyecek.. ama bir şey var ki dostlar bütün bu yolculuğumun içinde...hani kocaman bir çölde pırıl pırıl parlayan bir kum tanesi misali..nasıl desem güneşin bir hediyesi gibi..az kaldı..onu da zamanı gelince yazacağım..

28 Nisan 2011 Perşembe

Nefes..

Bütün tutunamamışlığıma rağmen eflatun gözlerine
Pembe idi çaldığım renk
Kartelanın içinden
Toprağın kokusu buram buram içimde
Ve gözlerimde şeytan ile tanrının pazarlığı
Bir kübün üzerindeki siyah benekler iken kader
Şeytan’a düşeş.....tanrı’ya hep yek....
Kuruyan boğazımda hırıltılar
Gözlerimde kupkuru yaşlar
Avucumda kısa ve muntazam çizgilerim
Birde düşlerim ki;
Şehrin en ücra köşesinde
Masum bir yüz 12 yaşında
Işıl ışıl gözleri ile bütün karanlığı def eden,
Gümüşi bir su birikintisinde
Küçük parmaklarıyla daireler çizen…
Su aynasında gülücükler saçan..ben!
Bir irkilme bir uyanış ardından ..
Zaman tüm soğukkanlılığı ile perdenin arkasında..
Seri bir katilin tüm inceliklerini kullanarak teli boynuma dolamışken..
İşte tamda o anda..
Ansızın bir çığlık kulaklarımda
Hiç duymadığım ama sanki yıllardır tanıdığım bir haykırış
Bir kahkaha...
Tek gördüğüm küçücük elleri…
Kim mi?..
Sus....Söyleme.....
Kalem bitti.....yeter....!

15 Nisan 2011 Cuma

Balat

Bu blog işlerine girerken de belirtmiştim ki ; tembel ve ehl-i keyif bir adam olarak bu disiplinde devam etmem çok zor …ama yok dinlemediler attılar beni buraya : ) İş güç koşturmaca ve hayatındaki başka önceliklerin işin içine girdiğinde buranın boşlandığı kesin bence..O yğzden bu süreçleri buraya adapte edenleri de takdirle selamlıyorum..Umarım bende bir gün bu işi başaracağım..
Çok yoğun geçen bir iş dönemi , seyahat programları derken bir gün kendime boşluk bulup kendimi Balat’ a attım..Birde tarihe , fotoğrafa kısaca yaşanmışlıklara karşı duyarlı kayınpederimi de yanıma aldım ki keyfime diyecek yoktu. Hatta o kadar keyiflendik ki bunun üzerine Merkezefendi Köftecisinde en hakikisinden birer buçuk köfteleri indirdik mideye..

Gelelim Balat ‘ a ; renk cümbüşü içinde buldum kendimi..kesinlikle rahat değildim..hatta kendimi saldırıya uğrayacak gibi kastığımı söyleyebilirim..aldığım elektrik hiç olumlu değildi..rahat olamamam kısıtlı fotoğraf çekmeme sebep oldu. Ama benim için bir tane bile doğru kare yeterlidir bazen. Herşeyi o karede özetlemiş  veya 2-3 karede anlatabilmiş isem benim için bu büyük hazdır. Dedim ya eskimişliğin , yoksulluğun , kendi gibi olmayanlardan uzaklaşmanın resmidir bana göre Balat..Belki kırsa o zincirleri ve kucak açsa başkalarına kendi ismini hatırlayamamaktır tüm endişesi..Bilmem ki…



16 Mart 2011 Çarşamba

Ödüllü Fotoğraf Yarışmaları

Her amatör uğraşıda olduğu gibi fotoğraf konusunda da rekabet önemli bir olgudur. İlk fotoğrafa başladığım zaman bende hemen bir yarışmaya katılmak istiyordum.Biran önce kendini ispatlamaya çalışan bıçkın fotoğrafçı misali:)..Deliler gibi bir yarışma ararken Fotopya tarafından düzenlenen bir yarışma buldum ve konusu İstanbul olan bu yarışmaya bir fotoğraf gönderdim. Gönderdiğim fotoğraf bana ve hocama göre İstanbul' u anlatıyordu. Belki çok klasik değildi. Yani bir tramvay , Haliç , Boğaz ,Tersane ,Karaköy ,Beyoğlu değildi..Ama benim için Gümüşsuyu bu fotoğraf ile buram buram İstanbul kokuyordu..Olsun dedi Hocam ! Sen İstanbul u bu gözden gördüysen yarışmaya da bunu gönder.. Bu senin İstanbul ‘ un..Özgünlük dedik inatla ve işte bu fotoğrafı gönderdik. Kazanan fotoğraf Haliç Tersanesinde bir sabah fotoğrafı idi..Çokta güzeldi gerçekten..2. olan fotoğraf Karaköy ve 3. Fotoğraf Boğaz..Ben ödül alamadım tabii :)..Biz biliyorduk aslında en azından mansiyon alacak bir fotoğraf göndermeyi..Ama göndermedik..Benim fotoğrafa belki de bakış açımı tamamen değiştiren bu deneyim bana en büyük ödüldü açıkçası..Neden mi ? Ben artık beğenilmesini umursamadığım fotoğraflar çekiyorum..Çok daha cesurum deklanşöre basarken..Acaba sorularım hiç yok !..Bu yüzden en büyük ödülü kazandığımı düşünüyorum..İşte tamamen benim İstanbul ‘ um !


10 Mart 2011 Perşembe

Pişmanlık



Ah nasıl pişmanım sevgili okur nasıl anlatamam..Cuma gününden beri yollardayım ve yola çıkarken fotoğraf makinemi almadım..Yolda dudaklarımı ısıra ısıra araba kullandım..Birşey değil bir elektronik mağazasına girip bir dünya masraf yapabilirdim..Yeni bir makine şöyle sağlam diyaframlı objektif falanJ..Asfaltta kar uçuşmaları , zaman zaman tipi , fırtına , sis ,güneş süzülmeleri..Neyse ki aklımda o karelerle yolculuğu tamamlayabildim..Kar ,yağmur,sis gerçekten güzel resimler veriyor insana..Sana sadece teşekkür edip verilen hediyeyi almak kalıyor..E malum hava koşulları biraz zorlar insanı ama tatlı zorluklar diyelim bunlara da..Bir fotoğraf düşkünü olarak kendimi affetmem biraz zaman alacak..Eskiden kalma birkaç fotoğrafı da paylaşayım hazır yeri gelmişken..Dedim ya eskiden kalma..Artık daha mı az önemsiyorum bu fotoğraf işini yoksa ?

                                                           




Kaptan Rıza'nın Oğlu

Kudurasıca deniz
Alabildiğine beyaz , köpük köpük
Rastgele diye bağırıyor ada iskelesinde bir küçük çocuk , 
Titreyen ince sesi ile ,
İlk ezberlediği kelime gibi ana rahminde
Narin ellerini iki yana sallayarak hafifçe
Öylece duruyor iskelenin tam ortasında.

Kaptan Rızanın oğlu idi o
Babasının denizde kaybolduğunu öğrendiğinden beri
Hep oradaydı işte ...ada iskelesinde..
Ve hep o kelime ağzında...
Ağlara takılacak sandığı deniz kızından
Babasına dair hikayeler duyabilmek umudu ile
Rastgele ...Rastgele...

Günbatımında karşılarken sevdikleri balıkçı teknelerini..                          
Islak gözleri ceplerinde
Yine tutuyordu evin patika yolunu
Kaptan Rızanın oğlu...

2 Mart 2011 Çarşamba

Bir Cinayet , Bir Olay ve Defol Bloggerlar...

Evet sevgili okur DEFOL dediler bize ama işte buralardayız hala!!..Amerika için Almanya için kendi ülkemiz dışında tüm ülkeler için buradayız ama !!..Ve ne ilginçtir ki TÜRKÇE dili ile duruyoruz dünyaya karşı!! Bugüne kadar yapılamayanı yapıyoruz yani !..
Aşağıda iki kare fotoğraf..Olay Yeri Girilemez ! ..Bir cinayet Odakule nin tam ortasında..Cinayeti görenler var ! Ben tam 2 saat sonra gecenin 4 ün de geçiyorum oradan..O tahtaların altı tam maktulun düştüğü yer ..Makineyi zor tutuyorum.. hava soğuk ve pekte dengeli bir halde değilim..İşte bu iki kareyi alıp ev yolunu tutuyorum sabah ezanı ile..

 









Şimdi bakıyorum da bir cinayet yerinden bile bir kare alıyorum öyle yada böyle..İşlenen en büyük suç..İşlendiği yere giremiyorum sadece delillere zarar vermemek için !..Ama görüntü alıyorum ! ..Siz iki maç yayını yapılmışmış diyerek tüm blog sitelerinin kapanmasını talep ediyor ve karşılığında YÜCE YARGI tarafından haklı bulunuyorsunuz..!! Cinayetten daha ağır bir suç işlenmiş ki sizde bizim okuma,yazma ,görme özgürlüklerimizi elimizden alıyorsunuz !!
Fazla uzamasın yoksa hiç duramayacağım..!!.Sizleri bilemem ama ben buralardayım..Elimde fotoğraflarım , kalemim ve hiç bitmeyecek nefesim ile…

1 Mart 2011 Salı

Banner

Sevgili Okur ! Gelen yoğun istek üzerine "banner" olarak kullandığım fotoğrafın orjinal halini sizlerle paylaşmaktan gurur duyuyorum : )

28 Şubat 2011 Pazartesi

Karaköy..

Her ne kadar nefret etsemde Pazartesi günlerinden ...iyi haftalar diyerek başlayalım haftamıza :) Meşhur Pazartesi sendromundan nasıl kurtulurum diye düşünürken aklıma nedense rakı-balık geldi :)Ama dedim ki buram buram İstanbul koksun , balığımda rakımda..İşte o zaman Karaköy dedim..önce köprü altı..sonra iskele derken nargile kıvamında ofiste olduğumu anımsadım :)..E hadi sizde buyrun ;)


 

26 Şubat 2011 Cumartesi

Hafta Sonu...

Hafta sonu için en uygun fotoğraf olarak bu fotoğrafımı seçtim : ) Tamam blog yazarı olduk ama tatil bizimde hakkımız..! Do not ENTRY please :)

24 Şubat 2011 Perşembe

Çocuk Olmak..

Çok fazla birşey yazamayacağım açıkçası..Allı pullu ,süslü püslü , mutlu kutlu doğum fotoğraflarıda yayınlayamayacağım "doğum fotoğrafçıları" gibi !..Başlığı attım ve yutkunarak bu iki fotoğrafı paylaşmak istedim sadece...


23 Şubat 2011 Çarşamba

Fotoğrafta Gerilim...

Bugün fotoğraf temaları ile ilgili gözümde canlandırmalar yaparken gerilim ile ilgili çok geniş bir fotoğraf hafızam olmadığını fark ettim..Hemen Google da görsel bir arama yaptırdım ama beni tatmin eden sonuçlara rastlamadım..Bende kendi arşivime yöneldim tabii : ) Google dan zengin olmasın fenada bir arşivim yokmuş : )

Şunu söyleyebilirim ki ; özellikle kurgusal fotoğraflarda gerilim konusu ön plana çıkartılabiliyor çünkü aktüel fotoğrafçılıkta bu tip kareler yakalamak daha zor gibi gözüküyor..Yeri geliyor bir bakış , bir karanlık ortam , bir gölge, boş bir mekan , zaman zaman fotoğrafa yansıdığında insanı bu yönde etkileyebiliyor..İçinizde bir endişe , bir irkilme durumu canlanabiliyor..İşte bu yüzden bu tip kareleri yakalamak , daha doğrusu  öyle olmayan bir kareden böyle bir duyguyu dışarıya çıkartmak gerçekten zor görünüyor.. Kapsam gereği üç fotoğrafı paylaşıyorum sevgili okur , sende bu fotoğraflara baktığın zamanki duygularını paylaş benimle hadi …

 

22 Şubat 2011 Salı

Korku Toplumu

Başlık biraz siyaset meydanı koksa da bence bu ülkenin en büyük problemidir bu başlık. Evet biz bir korku toplumuyuz..Kötü beyinler tarafından yaratılmış saf bir ırkın evlatlarıyız..Herşeyden korkarız..Önlem alınmasını sadece bu dürtülerimiz tetikler..O yüzden alınan önlemler genelde saçma sapandır..Ama iş birbirimize vurmaya , dövmeye yeri gelip ateş etmeye gelince en cesur toplumuz diyede göğsümüzü kabartırız..Cesaret bunun neresinde ise biz hala o çılgın Türkleriz işte özetle..
Bunun fotoğrafa etkisi ne Güray ? çerçeveden dışarıya çıkma ? coştun mu sen dediğinizi duyuyor gibiyim J..hani sen fotoğraflarla , arada sırada şiirlerle , bilemedin xbox ile : ) vs. bu tip şeylerle karşımızdaydın..hani bize keyf-i sefalar vaat etmiştin..nedir şimdi bu toplumsal olaylara parmak atmak falan demeyin sevgili okur..Bakın başıma neler geldi ;
Her fotoğrafçı bir metro bir tren bir otobüs istasyonu sevdası ile yanıp tutuşur..yolculuk önemli bir şeydir..şiirde de , fotoğrafta da bir tema oluşturacak güce sahiptir..Bende bundan feyz ile ilk durağım Taksim Metrosu oldu tabiî ki..İlk kareyi alırken birden yanımda bir güvenlik görevlisi bitti..fotoğraf çekmek yasak cümlesini müthiş bir özgüven ve heybetle savurduktan sonra neden sorusu ile karşılaştı tabii ki ? Anlık bir aptallık anlık bir cevapla yasak kardeşim e geldi olay : )..Peki kardeşim dedim yürüdüm ama ben durur muyum ? deli gibi çekiyorum : ) Bu baskılara rağmen elimde birkaç güzel kare ile çıkarken iki adam koluma giriyor ve bizimle devam edin diyorlar ! Amerikan filmi değil inanın ! Siz kimsiniz diye bir bağırma benden , neticede itiş kakış ve sonuçta polis nezaretinde kontrol odasına gidiyoruz. Sorgu sual burada oluyor.. Kimsin neden çekiyorsun ??  Rus ajanıyım uçuracağım burayı ! Dalga geçmeyin lütfen ! Siz benimle dalga geçmeyin ! Avukat olmadan konuşmayacağım ve bu iş burada bitmeyecek!Beyefendi sakin olun ! Şimdi beyefendimi oldum ? ve ben dışarı ..İşte ÖZGÜRLÜK : )


Diğer durak Zeytinburnu Tren İstasyonu ..Elimde makine giriyorum istasyona daha gişe memuru ile başlıyor döngü ve çekim yasak diyor : )..Neden : ) ? Burası istasyon o yüzden ! Hadi ya : ) bu insanlarıda sokmayın buraya heryeri görüyorlar ! Ama fotoğraf çekmek yasak ! Hemde askeri bölge ! Askeri bölgeye istasyon yapılırmı delirdiniz mi ? Ben bilmem yasak ! Neyse içeri girdim iki kare aldım tüm inadımla ve sanat aşkı ile tabii ki : )..Pat polis memuru yanımda ! Çekim yasak şikayet geldi hakkınızda ! Neeee ! Tabii ki gişe memuru ! ..Polis tarafından çıkartılıyorken Jandarma geldi ! Akseri bölgede çekim yapmışsınız ! Hepinize teşekkür ediyorum daha önce kendimi bu kadar değerli hissetmemiştim ! ! diyerek uzaklaşmaca..Bari merdivenleri çekiyim derken sivil halkımızdan bir amca ; ne çekiyorsun ulan her yeri !!! Amca uzaklaş yoksa makinayı kafanda kıracağım !!! Zırt sivil polis yanımda hayırdır beyefendi modu ! ! Ben yine kaçış ve işte ÖZGÜRLÜK : )

Bunun yanında elimde makine gören herkes tedirgin ..Objektif onlara döndüğü anda birden “ne oluyor” manasında kötü bakışlar..Ama ben o insanlara işte bu yüzden kızamıyorum..Dedim ya ; bizler kötü zihinlerle yaratılmış korku toplumuyuz..Saflığımız bu uğurda armağandır canım ülkeme …


21 Şubat 2011 Pazartesi

Veda...

Sevgili der ki ; " bu resim bence aşkı çok güzel anlatıyor..birbirlerine öyle güzel sarılmışlar ki neredeyse tek vücut olmuşlar........ "

Güray der ki ; " bu fotoğrafı çekerken hissettiğim şey aşktan ziyade bir veda idi..bir hoşçakal sarılışı , bir yuvadan uçuş , uçsuz bucaksız bir ufka doğru...."

Kendisinin blogunda yorum yaparak bunu anlatmak istemedim..Çünkü bence bu başlı başına bir konu idi..Bunu konu olarak gördüğüm içinde yazarlar köşelerinden birbirine cevap verirler ya o şıklıkta olsun istedim : )..İşte fotoğraf her gözün her kişinin farklı yorumlayabildiği , resmi farklı konuşturabildiği , ve o algı ile hafızasına kaydedebildiği anlar silsilesidir sevgili okur..Zaten sanatın tüm dallarında da bu mevcut değil midir ?

Siyah-Beyaz mı ? Renkli mi ?

Başlıktan da anlaşılacağı üzere fotoğrafta siyah beyaz veya renkli tercihi konusunda hala kararsızım diyebilirim. Genel olarak siyah-beyaz fotoğraf herkes tarafından beğenilir. Nedenini ise kısaca anlatmamız gerekir ise ; 1 – siyah-beyaz fotoğrafta renkler siyah ve tonları olduğu için genel resimde renk uyumu kusursuz görünür 2 – fotoğraftaki hataları kapatır şeklinde özetleyebiliriz.İşte bu iki sebep siyah-beyaz fotoğrafı bana daha basit gösterir.Birde renkli çekip onu siyah-beyaz a çevirmek gibi hareketler ise gerçek anlamda fotoğraftan uzaklaşmak demektir.
Renkli fotoğrafa gelince işler zorlaşır. Daha önceki yazımda bahsetmiştim ki ben insan gözünün gördüğü şeyleri dondurmayı daha çok tercih ederim. Bu yüzdendir ki renkli fotoğraflar çok daha gerçek çok daha çıplak geliyor bana. Işığı kullanmak ve renklere etkisini göstermek , o an için daha çok beklemek daha çok gezmek , daha çok hava durumunu takip etmek , daha çok makine ayarları ile oynamak güzel bir renkli fotoğrafın gerektirdikleridir. Özetle bana göre daha çok emektir , daha ayrıcalıklı bir gözdür ve gerçektir.

Elbette siyah-beyaz fotoğraflarda çekiyorum ama makine ayarlarımı siyah-beyaz a aldıktan sonra çekiyorum. Çünkü deklanşöre basarken çıkacak resmin siyah-beyaz olacağını bilerek çekmek ile renklisini beğenmeyerek siyah-beyaza çevirmek arasında büyük bir fark vardır.Bilerek çekmek gerçekten farklı ve dokunaklı kareleri ortaya çıkartabilir.Kısacası işin özünde yine duygu ön plana çıkıyor sevgili okur..Söylemekten yorulmayacağım çünkü benim fotoğrafa karşı tüm sevgimin kaynağını işte bu duygu ve insanın kendine özgü dünyaya bakış açısı oluşturur.  

19 Şubat 2011 Cumartesi

Zürafa Sokak

Son demlerinde acı bir karaköy kahvesinin
Zürafa sokağın yolunu tutmuş amelelerin
Biran önce kavuşabilmek için hayatlarının en büyük aşklarına
Ellerini sımsıkı kitlemiş
Yağmur solan suratlarını gördüm
Ne onlar itiraf ettiler
Ne de ben onlara inandım ...


Deniz..

Bir tek O ‘ na baktığımızda anlayamazdık
Yağmurun yağdığını
Bir tek O ıslanmazdı ..

Suya renkler veren ; yeşil , mavi …
Boyadı yeni su damlalarını da aynı renklere
Kimse fark edemedi ..

Diyorum ki ;
Sen yağmur olsan
Benim adımsa Deniz
Yağsan usul usul
Ben ıslanmasam
Ve katsam seni kendime
Kimseler fark etmese
fark edilmesek hiç…



18 Şubat 2011 Cuma

Fotoğrafta Netlik ?

Genel anlamda fotoğraf değerlendirirken hep netlik ve çözünürlük üzerine yorumlar yaparız..Net çıkmamış , karanlık çıkmış vs. gibi ..Net ve yüksek çözünürlükteki her fotoğrafa da güzel çıkmış deriz..Fotoğrafta netlik bence anlatım biçiminizle ilgili bir şeydir..Yani zaman zaman net olmayan ama o an ki durumu  iyi anlatan fotoğraflarda  gerçekten çok güzel olabiliyor ve bu konuda dünyada çok önemli ödüller almış örnekler çok fazla..Mesela bu konuda Antoine D’Agata benim en sevdiğim ve bariz en çatlak fotoğraf sanatçısıdır bence..İç dünyasının bütün karışıklığı fotoğraflarına da yansıyor..Fotoğraflarında genelde yitiklik duygusu ön planda..Tüm bu kargaşayı kadın ,sex ve alkol sembolleri ile gerçekten inanılmaz ifade ediyor..İnsan ifadelerini fotoğraflaması ise inanın beni çok başka noktalara götürüyor..Prensip icabı blogumda başka fotoğraflar kullanmayacağım için sizlerle bu fotoğrafları paylaşamayacağım ama göz atmak isteyenlere yine Magnum Photos sitesini önereceğim..



Zaman zaman bende bu tip net olmayan fotoğraflar üzerine denemelerde bulunuyorum..Açıkçası hoşuma da gidiyor..Etraftan pek olumlu tepkiler almıyorsunuz bu fotoğraflar için ama kendinizin tam yorumlamak istediği kare yakalanıyorsa gerisi çokta önemli olmuyor..Nihayetinde insan gözü vücudun hızlı dönüşlerinde , arabanın yolda hızlı gidişlerinde , gözlerini kısarak baktığında bu tip net olmayan kareleri görüyor ve ben insan gözünün gördüğü her şeyi dondurmak isteyen bir deliyim : )Fotoğrafta bu demek değil mi zaten ?

Yukarıda 3 adet fotoğrafı mı sizlerle paylaşıyorum. 1. Yazıda 1 , 2.yazıda 2 , 3. Yazıda 3 fotoğrafla devam ettiğime bakmayın  sakın : )Tamamen tesadüf olduğunu önemle belirtmeliyim..Bu böyle devam edemez ! : ) Bu arada hapishane gardiyanı silüetli fotoğraf ile ilgili anımı sizlerle mutlaka paylaşmalıyım..Bu fotoğrafı Karadeniz gezisinde iken Sinop Cezaevi'n de çekmiştim.Belki biliyorsunuzdur orası bir müze..Gardiyan falan yok yani aslında..Ama ben duvarın arkasında konuşlandım ve mavi gömlekli birilerini bekliyorum ki boş avluda bir gardiyan yürüyor karesini cebime koyabileyim ! : )..Ben gözüm objektifte parmağım deklanşörde 15 dakika falan bekledim..Veee sonunda istediğim an geldi..Avluda kimse yokken mavi gömlekli bir adam geçti ve ben istediğim kareyi elde etmiştim artık..Derin bir nefes alıp kafamı kaldırdığımda elinde handycamli bir adamın dibimde olduğunu ve kamerasını benim gibi tuttuğunu gördüm..Ama kamerayı tuttuğu yer benim netlemeyi yaptığım duvardı..Ben hayırdır gibilerinden adama baktım ve adam hemen anlatmaya başladı derdini..Diyalog aynen şöyle idi ;
Handycamli Adam : Ağabey kusura bakma ama ne çekiyordun ?
Ben                      : Fotoğraf
Handycamli Adam : Tamamda ağabey neyi çekiyordun?
Ben                      :(Şaşkın Şaşkın)hiiç öyle bir kare bekliyordum ve yakaladım önemli mi ?
Handycamli Adam : Ağabey bende 15 dakikadır seni böyle gördüm ve kamerayı duvara tutuyorum mutlaka güzel bir şey çekiyorsundur diye ama bir şey anlamadım !
Ben                      : (Hızla uzaklaşan bir tip ) Koparak tabiî ki : )

17 Şubat 2011 Perşembe

Kavuşma

Fotoğraf çeken insanların o kareyi hangi duygu , hangi kompozisyon , hangi yorum ile çektiğini çok merak eden bir tip olarak tüm objelere anlam yüklemekten yorulabilirim bir gün..Her deklanşöre basış benim için çerçeveli bir düşüncedir..Bunu hissetmediğim hiçbir fotoğraf ne olursa olsun benim için güzel fotoğraf değildir..Bu düşünceyi karşı tarafa aktarabilen veya beni düşünmeye zorlayan insanların fotoğraflarına dakikalarca bakıp kalabiliyorum..Magnum Photos sitesini mutlaka ziyaret edin bence..Dünyanın en iyi fotoğrafçılarının bulunduğu bu oluşuma üye olmak AB ye girmek kadar zor ..Hiç bir Türk fotoğrafçısının da giremediğini belirtmeliyim bu arada..Bu sitede paylaşılan fotoğraflara mutlaka göz atın..
Geçelim bu duygu selinin bana yansıyışlarına ..İşte tüm bu duygu halleri benim fotoğraf çekerken gerçekten başka biri olmama sebep olabiliyor..Bir kere kesinlikle yanımda insan istemiyorum..Cep telefonu mutlaka sessize alınıyor ..Sessize alınmasa da zaten duyulmuyor ! ..Çok fazla iç dünyama sizleri almayacağım ama korku , tereddüt , sevgi , aşk ,nefret ,öfke aynı anda hissedilen onlarca tezat duygu o an barınabiliyor insanın içinde..İşte “AN” ı yaşamak konusunda benim en gerçek örneğim bu..
 




Mesela elektrik direkleri ve tellerinin ters ışıkta oluşturduğu iki fotoğrafımı sizlerle paylaşmak istiyorum.. Fakat bir iki dipnot vermem gerekiyor ; Beni tanıyan herkes bu görüntüye karşı takıntılı olduğumu düşünür : )..Evet belki takıntılıyım ama sorun bakalım NEDEN :) Sadece görüntüye değil elbette takıntım..Bu görüntü size ne anlatıyor ? Peki bana ne anlatıyor ? Ben tek kelime ile anlatacak olsam “kavuşma “ derim.. hepsi birbirine bağlılar ve üzerinden geçen tüm enerjiyi aktarmak üzere oradalar..bizlerden hiçbir farkı yok bence..onlarda birbirine dokunmadan , birbirlerine ulaşmadan ve bir şekilde bağlı yaşamadan aydınlatamıyorlar dünyayı..işte bu” kavuşma “ hem yazı hem de fotoğraf başlığımı oluşturdu bu akşam..belki sizlere de fotoğraflara karşı farklı bir bakış açısı kazandıracak farkında olmadan..

Merhaba...

Merhaba diyerek başlayalım istedim ilk yazımıza..Klasik ve klişe başlangıçlar kendimi ciddi bir sistemin içinde olduğuma inandırmamı sağlayabilir..Keza buradan giderken hoşçakal diyeceğimi sanmıyorum..En azından bir kelimeyi yerinde kullanmak konusunda garanti altına almış olalım bu yazımızı da..Ben blog yazarlarının düzenli internet kullanıcıları , düzenli kitap okuyan ,işlerinde ciddi planlı olan kısacası her şeyi bir Schedule de yaşayan insanlar olduğunu düşünüyorum..Belki yanlış bilemiyorum ama gerçekten planlama isteyen bir iş olduğu kesin en azından benim için..Bu tip şeylerin yani yazma çizme fotoğraf vs. her zaman duygu ile yapıldığını ve bir ilham perisinin değneği ile omzunuza dokunduğunda ortaya çıktığını düşünen biri olarak hak verirsiniz ki çok sık sık yeni bir şeyler paylaşmam zor gözüküyor..Ama bu ilham perisi belki de her zaman benim çok yakınımda olacak ve  bu sebep ile  sürekli güncel kalabileceğim ..Neyse çokta önemli değil aslında..Az olsun öz olsun ama içinde duygu olsun kafi diye başlıyoruz işte..
Fotoğraf konusu yıllardır kafamda olan bir kapalı kutu idi açıkçası. Yakınımdaki insanlarla hiç  paylaşmadığım ama bir şekilde başlamak istediğim bir hobi..Başta enteresan gelse de nereden başlayacağınızı bilmediğiniz bir çok konu vardır hayatta aslında yapmak istediğiniz..İşte benimki Fotoğraf idi.. Baktığım her noktada ilgimi çeken bir görüntüyü bir fotoğraf karesi olarak yıllardır hafızamda tutmamda bu ilginin bilinçaltımda geliştirdiği bir eylem olsa gerek… Sonunda bir başlangıç noktası karşıma çıktı ve ben aile dostum Fotoğraf Sanatçısı yani hocam Selim Güneş sayesinde bu işe başladım..Kendisi Foto Okul adında bir atölye çalışması yaptı ve bende o atölyenin ilk mezunlarından biri oldum..8 haftalık ciddi bir eğitim almıştık..Orada da bize söylendiği gibi insanın bakış açısı, hayatı yorumu , duyguları bu işte birinci belirleyici özelliktir..Teknik çok önemli bir durum olsa da fotoğrafta duygu ve kompozisyon var ise teknik sadece bir teferruattır ..Ve artık benim için dünya yuvarlak değil bir kare idi..
İşte yukarıdaki fotoğraf bir mekan içinden dışarıdaki insanların günlük halini resmeden bir kare ..İlk defa gerçek anlamda bir fotoğraf eğitimi bilinci ile objektiften dünyaya bakışım..Karmaşa , kaos , sohbet hepsi bir arada bir cümbüş..Hoşgeldin sevgili okur tüm bu kelimeler ve daha nicelerine ….